The Mirrors

|

Yönetmen: Alexandre Aja
Senaryo: Alexandre Aja, Gregory Levasseur
Yapım: 2008, ABD Süre: 110 Dakika
Oyuncular: Kiefer Sutherland, Paula Patton, Amy Smart



Alkol bağımlılığı ve kontrol altına almakta güçlük çektiği öfkesi nedeniyle eşiyle boşanmanın eşiğine gelen Ben Carson ( Kiefer Sutherland), bir arkadaşını yanlışlıkla vurmasının ardından mesleği polislikten uzaklaştırılır. Ayrı yaşadığı ailesini geri kazanmak ve hayatını düzene sokmak için yeni bir iş aramaya başlayan Ben’in önünde çok fazla seçenek yoktur. Bu bağlamda imdadına yetişen iş, Mayflower isimli bir süpermarkette gece bekçiliği yapmak olur. Mayflower çok uzun zaman önce onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan büyük bir yangına ev sahipliği yapmıştır ve bu korkunç yangının izlerini hala taşımaktadır. Hayatını geri kazanmak için kritik bir nokta olarak gördüğü yeni işine başlayan Ben, daha ilk gecesinde açıklanamayan olaylara tanık olur. Kısa süre sonra, tüm garipliklerin yıllar önceki büyük yangından kurtarılabilen tek şey olan dev aynalardan kaynaklandığını anlayacak ve kurtulmak için çok geç olduğunu anladığında kendisiyle beraber ailesini de tehdit eden bu doğaüstü güce karşı ölümcül bir mücadeleye girişecektir.


Öfkesini frenlemekte zorlanan alkol bağımlısı bir adam; eşiyle sorunları var, yeni işini son şansı olarak görüyor ve karanlık geçmişiyle ünlü büyük bir binada bekçilik yapmaya başlıyor… Aklınıza The Shining mi geldi? Evet, aslında aynen öyle… Zira, daha önce bir hastane olarak da kullanılmış bu devasa binanın eski bekçilerinin anlamsız ölümleri, Carson’ın olayı çözümlemeye eski gazete küpürleriyle başlaması gibi detaylar da yine bu kült eseri akıllara getiriyor. Yani Mayflower ve Overlook arasında pek bir fark yok gibi en başlarda… Lakin film, daha sonra çok başka yerlere kayıyor ve kendi kimliğini kazanmayı başarıyor. Carson yakasını bırakmayan ve yavaş yavaş yakınındaki insanlara yönelen bu lanetten kurtulabilmek için Mayflower’ın geçmişine zorunlu bir yolculuk yapıyor. Elde ettiği her bilgi aynalarla ilgili yeni bir şey kavramamızı sağlarken aynı zamanda bizi yeni bir soruyla da karşı karşıya getiriyor.



Her şeyden önce konusunu çok akıllıca seçmiş bir film Aynalar. Çünkü korku unsuru hayatın her köşesinde karşınıza çıkabilecek bir şey; aynalar… Ki Mayflower’daki dehşet dışarı taşındıktan sonra yalnızca aynalar değil, yansıma yapabilen her şey birer tehlike haline geliyor. Camlar, kapı kolları, hatta su… Ben Carson’ın işi bir hayli zor anlayacağınız!


Yarattığı gizemli atmosferle izleyicide merak uyandıran film, kusursuz bir raya oturtuluyor ve seyircilerle dolu tren filmin sonuna kadar sorunsuz yol alıyor. İstasyona da tam saatinde varılıyor. Olaylar tam sıkmaya başladığında sorular tek tek cevaplanmaya başlıyor ve film, Carson’ın ailesinin evinde yaşanan sahnelerde gerilimin doruğuna tırmandıktan sonra etkileyici bir finalle son buluyor.


Esasında Güney Kore yapımı Geoul Sokeuro (Into the Mirror)’nun yeniden çevrimi olan filmin yönetmen koltuğunda Wes Craven tarafından bizzat seçildiği Tepenin Gözleri’ndeki başarısıyla bir anda yeniden çevrimlerin aranılan ismi haline gelen Alaxandre Aja oturuyor. Yönetmenin filmin orijinalinden oldukça farklı bir senaryo oluşturması kimilerince olumlu karşılandı, kimilerince eleştirildi. Ancak Aja’nın filmin sonuna yaptığı revizyonun takdire şayan olduğu bir gerçek.


Uzun lafın kısası, Aynalar belki çok marjinal bir film değil ama artık iyice basite indirgenmeye başlayan gişe kaygısı oluşumlu korku filmlerinden tenzih edilmesi gereken, izlenmeyi hak eden eli yüzü düzgün bir yapım. Ve aynaya her bakışınızda kendini hatırlatabilecek kadat etkili…


Soner Yıldırım



Kaynak: devilboy >>

0 yorum: