Cube Serisi

|

Klastrofobik alt yapılı filmlerin içinden keşfedilmesi gereken bir seri. Saw serisi ile talihsiz bir benzerlik yüzünden ilgiyi fazla üzerinde tutamamış önemli bir yapım. Birbirini tanımadığı anlaşılan 7 kişilik bir grup, ölümcül tuzaklarla dolu küp şeklinde bir mekanik oluşumda bir araya gelir.


Filmin açılış sahnesi, seri boyunca farklı şekillerde karşılaşacağımız sahnelerin en dikkate değer sahnesidir. İzleyici üzerinde şok etkisi yaratması için konuya ani ve beklenmedik dalış yapan bu ilk 5 dakikayı kapsayan sahne, bir yandan sabır gerektiren diğer yandan matematik kuramlarını, karakterlerin içlerinde bulundukları düzenekle bağdaştıran kurgunun gerilimle örülmesi için isabetli bir ilk adımdır.



Birbirini tanımayan insanların orada bulunma nedenlerini sorgulamaları, diğer yandan tuzaklardan kurtulma ve küp dışına çıkma mücadelesi, bir diğer yandan ise dışarının bilinmezliği ile içerinin güvensizliği, karakterlerin bozulmaya başlayan psikolojisi üzerinden verilerek tam bir kaosa dönüşecektir. Gerilen sinirleri ile yanlış adımlar atmaya başlayan 6 kişi, gruba aynı şekilde dahil olan otistik gencin kendine özgü kaygılarını anlamlandırmaya çalışırken, matematik konusunda bilgi sahibi olan zeki genç kızın çabaları sorulara cevap verecek midir? Karakterlerin hiç biri oraya nasıl geldiklerini hatırlamamaktadır üstelik.



Filmin çok fazla sorusu var ve buna verebileceği çok az cevabı. Tüm cevaplar izleyicisinin insiyatifine bağlı olarak değişebiliyor. Sosyal içerikli bir alt metin de olabilir bu, sistem ve adalet eleştirisi de, bilim-kurgu filmlerinde rastladığımız uçuk deneyleri konu edinmiş de olabilir, yada hiçbiri olmayabilir. Mesaj vermek kaygısı gütmediğini açıkta kalan boşlukları doldurmayarak hissettiriyor. Mesaj almak isteyene de engel olmadan almak istediği mesajı veriyor. Samuel Beckett’ın Godot’su yıllarca tartışıldı Godot neyi simgeliyor şeklinde. İşte filmdeki Küp metaforu da bir şeyi simgeliyor ama neyi? şeklinde bir mesaj dahi almış olmanız olasıdır. “Yok artık o kadar da değil” dediğiniz duyar gibiyim. O halde film size görmeyi seçtiğiniz kadarını göstermiştir. Böyle ilginç bir yapım işte. Cube serinin ilk bölümünde sizi bir sürü soru işareti ile baş başa bırakır, bir birinden ürkütücü tuzak ve ölüm sahneleri aklınızda kalırken, büyük ihtimal beğendiyseniz Cube2 ( Hypercube) ü izlemeye başlamışsınızdır.



Serinin ikinci bölümü, en sıra dışı bölümdür. Her iki bölümden de ayrıksı. Tema, paradoxlar, paralel evrenler ve kuantum fiziğinden gücünü alırken, bu konulara uzak olan izleyicisi için kafa karıştırıcı ve anlaşılmaz bulunur. Yine birbirini tanımayan bir grup insan, tasarımı ilk bölümden biraz farklı bir düzenekte uyanır. Tasarım şekilsel ayrıksılıklar gösterse de, oluşum yine küptür. Ancak bu kez bilimin gidebileceği en uç noktadan tasarlanmıştır. “Uzay-zaman” kuramından biçimlenecek kadar hemde. Düzenekte hapis kalan yeni karakterler arasında ortak yönler keşfedilecek, soru işaretleri üstüne bilimsel açılımlar da eklenerek bilinmezlik arttıkca artacak ve serinin bence en klas bölümü olarak kalacaktır Cube2. Aynı zamanda finali en iyi bölümdür kanımca.



Ve son bölüm Cube zero, filme bir de sevgi öyküsü iliştirir. Bunun dışında küp dışındaki işleyişi, sistemin çalışanlarını, kurbanların sonlarına ve orada bulunma nedenlerine dair az da olsa soruları cevaplar yada cevaplar gibi görünür. Bir tür “en başa dönüş” bölümüdür bu anlamda. Ancak serinin genel bütünlüğüne yakışmayan bölümdür, gizemi çözmeye yardım etmekten çok apar topar bitirme eğilimi taşır. Hypercube gibi sıra dışı bir bölümden sonra hangi akla hizmet çekilmiştir diye düşünülmesi muhtemeldir. Sonuç olarak keşke olmasaydı dediğim bölümdür Cube zero.


Melisa Aydın


Kaynak: devilboy >>

0 yorum: