Martyrs

|

Gösterim Tarihi : 24 Nisan 2009 (Türkiye)
Yönetmen : Pascal Laugier
Senaryo : Pascal Laugier
Yapım:2008, Fransa, Kanada
Oyuncular: Morjana Alaoui, Mylene Jampanoï, Catherine Begin


İtiraf etmeliyim ki bu filmi hiç spoiler vermeden tanıtmak çok zor olsa da elimden geldiğince anlatmak ve izlemenizi sağlamak istiyorum. Bunu neden istiyorum, çünkü beğenerek takip ettiğim Fransız korku sinemasındaki ilerlemenin bir gün nerelere varabileceği konusundaki sezgilerim beni yanıltmadığından mutlu oluyorum. Açıkçası “Martyrs” ile sezgilerime güvenmem gerektiğine emin oldum diyebilirim. Yüksek Tansiyon ile beklenmedik bir zamanlamada tepemizden aşağı kaynar sular döken Fransa, sonrasında bir İçerde, bir Sınırda, bir orada bir burada derken kana revana buladı beyazperdeyi. Tüm bu dikkat çeken 3 filmde acı ve sorgulama sistemi, ağırlıklı olarak bireysel varoluşdaki arızalanma merkez alınarak ilerlerken, Martyrs başka bir tarafa doğru koşuyor sevgili seyirciler, sinema çizgisinin sağ tarafından beyazperdeye atılan şut gole dönüşüyor.



Filmin iki ana karakteri Lucie ve Anna, kaderin bağladığı şekilde bir araya geliyor. Filmin ilk yarısı kabuk gibi sarmalıyor ikinci yarısını. Bu kabuklaşma ilk yarıda “Lucie” üzerinden oluşturulurken, Anna karakteri ikinci yarıdaki işlevi dolayısıyla filme özünü veren sakat anlayışı temsil eden özel bir konumla yüceltiliyor ve adeta ilk yarıdaki kabuğu parçalayarak kırıyor. Ancak bu yüceltilme bildiğimiz kutsal kavramlara ters açıdan bakan bir anlama dayandırılıyor. 2 farklı bölümden oluşuyormuş gibi algılanan filmin amacı, izleyiciyi algısal zorlama ile ters açıya yatırmak. Bu farklılığı şu şekilde örüyor: Çok sert ve hızlı sahneler, kamera açılarını kullanarak mekan ve yüzler arasında yapılan hızlı geçişler kamera kadar izleyeni de koşturmacaya zorlayıp yoruyor. Son sürat, nefes nefese yapılan bu görsel yolculuk sergilenen şiddete anlam yüklemeye çalışan, kendince de bunu başaran (yada başardığını sanan) izleyicinin bir yandan bir şekilde taraf olma konusundaki kararsızlığını artırırken diğer yandan bu kabuklaşma dediğim ilk yarıda özdeşleşme sorunsalı yaşıyor.



Lucie filmin ilk 2 sahnesinde bu bahsettiğim sorunu yaşatıyor izleyene. İkinci yarıda kabuk dağılıyor ve film başka bir yere doğru yol alıyor (gibi görünüyor). Algısal yanılgının sebebi tam olarak şu: tempo düşüyor, aslında yine çok sert olan sahneler daha ağır bir işleyişle verilerek böyle hissedilmesi sağlanıyor. Oysa şiddetin nabız hiç düşmüyor. Sadece zaman sanki daha ağır işliyor gibi görünüyor. Bu yarıda özdeşleşme sorununu ortadan kaldıran işleyiş, izleyicinin gözünde Anna’yı bir azize kadar değerli kılıyor. Gore ve şiddet sinemasının tüm özgünlüğünü temaya tam kararla sindiren film serilenen şiddeti bir anlama dayandırıyor. Bunu yaparken referans olarak dini öğretileri, kaderi ve varoluşu alıyor ve bu kavramları kullanarak dayandırdığı anlama haklılık payı verme gayreti taşıyor.


Kısaca özetleyeyim konusu: Lucie , kendisini kapatıp işkenceye maruz edenlerden kaçmayı başarmış küçük bir kız çocuğudur. Ve 15 sene geçer bu olayın üzerinden. Müthiş bir sekansla açılıp Michael Haneke’ye selam çakar gibi görünen bu 15 sene sonrasını içeren birkaç sahne sonrası film Lucie’nin korkunç heyezanları ve onun kaderine dahil olan Anna’nın çaresizliğiyle, ilmek ilmek örülen gizem perdesinin karanlığını kana bulayacak, her iki oyuncu da sergilediği oyun gücü ile hafızalarımızda derin bir iz bırakacaklardır.


Bunu yeni dönem sinema filmleri hakkında belki ilk ve son kez söylüyorum: Beklentilerinizi yüksek tutun Martyrs sizi hayal kırıklığına uğratmayacaktır.


Melisa Aydın


http://www.martyrs-lefilm.com



Kaynak: devilboy >>

0 yorum: